1 Nisan 2010 Perşembe

TERMINAL

İlk yayınlanma tarihi: 7 Temmuz 2009





Tom Hanks, Victor Navorski rolünde ülkesinden (Krakozhia) Amerika'ya gelip New York'u ulvi bir amaç uğruna ziyaret etme niyetinde olan ancak ülkesinde yaşanan bir askeri darbe sonrası pasaportunun geçersiz olması üzerine milliyetsiz kalması sonucu yasalar gereği havalimanında mahsur kalmasını anlatan muhteşem filmin başrolündeydi. Olgunluk yıllarının hakkını vererek oynadığı terminal filmi aslında gerçek hayattan alınma bir hikaye. Tabii ki Hollywood kriterlerine göre uyarlanmış.



Gerçekte, İran devrimi sırasında Fransa’nın Charles De Gaulle havalimanında benzer şekilde mahsur kalan ve havalimanında 18 yıl yaşayan Mehran Karimi Nessari’nin başına gelenleri konu alan filmde Tom Hanks bizlere o kaybolmuşluk, çaresizlik ve hayata tutunma duygularını çok ustaca yansıtarak iki saat boyunca başka bir dünyaya, terminal yaşamına götürüyor. Gerçekten de bambaşka bir dünya terminal. Hayattan daha hızlı akan, çok devingen, insanların aceleyle koşuşturduğu bir yaşam var terminallerde.


Bursa terminalinde yaşadıklarım bana nedense Hanks’in terminal filmini hatırlattı. Bir Pazar günü akşamüstüne doğru yapılan nikaha katıldıktan sonra dönmek zorunda olunan sisler şehri Ankara bir yanda seni beklerken, tüm otobüsler ertesi sabah makul bir saatte varabilmek için gece yarısından sonra hareket ediyorlardı. Bu yüzdendir ki Bursa Terminali’nde yaklaşık 5 saatten fazla bir süre yaşamak durumunda kaldım.




Küçük kısa adımlarla, ellerinde taşıyabileceklerinden fazla eşyalarla yol almaya, bir yerlere yetişmeye çalışan insanların telaşı, hareket etmek üzere olan otobüsüne binmeden önce yangından mal kaçırırcasına sigaralardan çekilen son nefesler, uğurlamalar, gülenler, ağlayanlar, gözyaşlarını içine akıtanlar.


Kısıtlı bir lügat ile çay-kahve satmaya çalışanlar, sık seferlerde heba olmaktan usanmış bıkkın görünüşlü muavinler, bir sevgilisine bir de sabah uykusuna (!) doyamamış otobüs şoförleri, iki muhabbet uydurup sigara dilenen yazıhane görevlileri. Nehire düşen bir tavuğu parçalarcasına saldıran timsahlar gibi dönerciler, kestane şekercileri. (Kurtulmanın tek yolu nereye gideceğini biliyormuşçasına kararlı adımlar, kendinden emin ve şuursuz bakışlar). Tuvaletçilerin etrafı pek takmayan diplomat tavırları, her terminalin olmazsa olmaz berberleri ve lostracıları. “Viyk viyk” öten ve dönen, hareket eden çin işi oyuncaklar. Dönmekten başı dönmüş, ne kadar sağlıklı olduğu kendinden meçhul dönerler. Karnı acıkan insanın adeta “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan” dedirten ikilemi: “bitmeye yüz tutmuş döner satıldığına göre iyidir, ama azıcık kaldığı için acaba yaz günü saatlerdir orada dönmekten bozulmuş mudur?”. Satıcıların tavırlarından en az yalan söyleyeni bulma çabası.


Arka fonda osilasyona uğramış, boru gibi bir ses eşliğinde, acele ve özensiz söylendiği için yarısı yutulan sözler, anlaşılmayan anonslar.


Yorgun gözler, uzun süre yolculuk etmekten şişmiş ayaklar.


Değişik teoremler: “bir yerin uzaklığı her ne kadar sabit olmakla birlikte seyahat edilen otobüs firmasının köklü olmasının kareköküyle ilintili olarak değişir”. Değişmese bile yol = hız X zaman fiziksel formülünden sabit yol ve değişken hıza göre uzayan yolculuklar, söylenen yolcular. 5,5 saatte geldiğim Ankara – Bursa yolunu 7 saatte gelen bir otobüs gördüm. İçinden bir buzdolabı, bir çamaşır makinesi, bir fırın ve onlarca çuval dolusu eşya çıktı. İyi bile gelmiş.



Otobüsümün perona yanaşmasıyla uykuya özenle hazırladığım bedenimi koltuğa; terminali kendi yaşantısına bıraktım usulca.

Terminal hiç umursamadı, devam etti.

1 yorum:

  1. Bursa terminalinde yasadiklarini senin gibi binlerce insan yasar ama yazdiklarin benim icin harikaydi!!!Kendi yasadiklarimin tecrubesiyle tercume ettim ve detaylar kusursuz yerine oturuyor ve sade net sankiterminaldeki yorucu havada degil luxconforlu klimali odasindan orayi izleyen trmnal mudur gibi!!!!Terminal filmini seyretmeden once Fransiz gazetesinde seneryoyu gercek olarak yasayan ve yazan .... hikayesini la depeche gazetesinde okudum ve cok etkilendim!!Son yilda coksik olmasada a,menderes-blagnac-heatrow-gatwick-orly-charle degaulle da anilarimiz oldu bazen seninlede!!tabiki il London Gatwick ten gecisimi kitap gibi yazarim o gunki anilar savas gazilerinin unutamadigi savas ani gibiydi tabi ikisi farkli ama o gecis benim kaderimdi beni bugunlere surukleyecek!!!blogunu gormek beni mutlu etti superrrrrrrrrrrrrr ,

    YanıtlaSil